Feminizm: kadın ve erkeğin sosyal, politik ve ekonomik eşitliği.
Hak eşitliği. Görev eşitliği.
Female.
Kadın.
Male. Masculine. Masculinism.
Biraz da erkeklerden bahsedelim.
Kültürel etkileri yadsınamaz olsa da vicdani, ahlaki ve etik kökleri bağrında tutunmamış nice adam var dünyamızda, hayatlarımızda.
Diyalekt konuşuyor olabilirsin, yerel bir kültüre bağlı olmak ne zamandan beri global esasları görmezden gelmek demek oldu?
Yanıtı basit.
Ezelden beri.
Atadan ataerkiliz.
Olmuyor.
Erkeklerimiz özgür kadınlara, Zeyna'lara Hera'lara aşık oluyor ve sonra onların banyo çıkışı kendilerini kurulamalarını (bkz. eski usulü: ayak yıkama), işten eve kaçta gelirlerse gelsinler yemek yapmalarını, evi temizlemelerini, gömlek ütülemelerini, bulaşık ve çamaşır biriktirmemelerini, çarşaf, perde, halı, kayınvalide, bilumum akraba eş dost ihmal etmemelerini bekliyor. Bununla kalsa hoş. İyi sevişmelerini, çocuk doğurmalarını, emzirmelerini, bebek için gece nöbetlerini, çocukların bakımını üstlenmelerini, bu arada hala sevişebilmelerini ve çalışıp eve para getirebilmelerini, hatta mümkünse ek çalışıp daha çok para getirebilmelerini, bu paralarla tatil yapıp ve hatta üzerine kendilerinin şikayet edebilme haklarının olmasını bekliyorlar. Kadın ve kadının ailesi yerle yeksan edilirken erkek ve erkeğin ailesinin çükü tutulup koparılıyor. Tabiri caiz.
Nasıl Freudik ve ilkel bir evredeyse zihin, beden de ruh da onu izliyor. Aşk ölüyor, bitiyor, öyle yastık oyasında filan kalmıyor. Allahın emri peygamberin kavliyle bedava mehir fiyatına bu yaşına kadar gözünün içine bakılmış; baş üstünde, kanat altında, ana kucağı, baba ocağı, kardeş sıcağında büyütülmüş; tüm bu çirkin dünyaya karşı savunulmuş; bu düzene bir sıfır yenik başlamış; ama -e rağmen, başı dik, alnı ak, özgür ve güçlü yetiştirilmiş kız İSTENİYOR ve VERİLİYOR.
İsteyenin bir yüzü kara isteyip alıp burnundaki çiçeği solduranın, gözündeki feri söndürenin her yüzü kapkara! Kömür gibi, zift gibi. Sonradan fark ediliyor, yolda değil. Verense gelenekselcilikle modernizm (humanizm) arasında sıkışmanın ceremesini çekiyor. Tam olarak böyle olmasa da. Hiçbir -izm'e sığmayan psikopat, sosyopat ve kendini neredeyse erkek Kleopat'ra sanacak kadar megoloman ve narsist, hatasını görmeyen, asla kabul etmeyen, yapıcılıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan, kendini sorgulamayan, kükreyen, böğüren ve bozlayan içgüdüsel ekseni kaymış, dengesi şaşmış, kaçpolar bir kişiliksizlik ile karşı karşıya kalıyor kadın. Tarif girişimlerinin birçoğu beyhude, yetersiz.
Hiçbir din, dil, millet, renk, cins, uygarlık böyle bir türe akıl çerçevesinde kucak açmazken, nesiller boyunca meğer memelerinden sütlerle beslemiş ve azdırmış kemendini saldığı cehaletin.
Bir de kimi söylenmez mi "kadınlar kendilerini hep mağdur addediyor" diye!
Boşanmak istedi diye eski eşi tarafından öldürülen İmran ve işini yaptı diye erkek öğrencisi tarafından öldürülen Ceren...
Ne mağduru?! Ölü! Yok!
Kadını yok ediyor erkek.
Hak görüyor bunu.
Alanını belirleyen bir köpek gibi "ya benim ya kara toprağın"cı da değil bu yeni oluşum cibilliyetsizler.
Bunlar "kimse beni reddedemez/kimsenin peşinden koşmam", "seni dinlemiyorum, sözlerinin benim için hiçbir önemi yok.", "kadın değilsin", "her şey senin suçun, senin yüzünden", "karaktersiz/haysiyetsiz/yalancı" vs. gibi cümlelerle kadını bezdiren, sindiren, bir gram huzur için pusturan, susturan taktiksel oyuncu olmanın yanınd;, partnerinin sevgisine doyamamış, kendini de sevmeyen kadınların erkek açlığını oğlunda gidermesine yarayan anne maşaları/şaklabanları.
Ne yazık.
Evrilen dünyada elbette ruhlarımız karakterlerimiz de bedenimiz gibi belli tekamülleri tamamlıyor ve aşamalardan geçiyor. Ancak oturmamış, dengeyi hiçbir türlü bulamamış, kendi olamamış ve intikam arzusuyla aşkı karıştırmış, duygu toyu kimselerin bu tekamüllerinde başarılı olmaları beklenemez ve sonuç olarak, doğal süreçlerinde karma, kader, sistem, evren, yaradan, tanrı, Allah, "hayırlısıyla" bu gibi kimseleri kendi çemberlerini tamamlayana dek bütünsel çemberin dışına atıyor.
Şükür, teşekkür ve memnuniyetten yoksun olmanın cezasını halihazırdaki nimet ve armağanlarını kaybederek sonsuza dek ödüyorlar.
Elbette "oh be" diyecek hali olmuyor kadının. Paramparça, yıkık, viran bir halde önce düşüyor sahaya. Sonra kırıklarından ışık fışkırıyor, yıkıntılarından bina ediyor kendini yeniden ve viranelikten bilgeliğe terfi ediyor. Kintsukuroi/Kintsugi hazinesine yatırıyor kendini bir nevi.
Wabi Sabi, Wanderlust, Fernweh, Minimalism, Feng Shui, İkigai, Duende gibi sözcüklerle haşır neşir olarak yeşeriyor.
Ruhuna Akdeniz'in melteminden üflüyor, tuzlu suyundan iyot ekliyor, palmiyesiyle tarıyor saçlarını, Toroslarına uzanıyor, sallanıyor. Sonra dışardan içeri dönüp bakıyor. İçine... Yüzüne, bedenine... Darmadağın bir halde olduğunu kabul ederek tüm o to-do-list'lerin check'lenmesi sosyal tasarruflarını farkında, anda ve kendi olmayla yaklaştırma girişimlerine yöneliyor. Kilometrelerce yürüyor. Yogaya yöneliyor, yani yollar oraya çıkıyor. Kendini seviyor.
Sonuçta onu çok seviyordu. İyileştiremedi. Problem de buydu kadın adamı iyileştirebileceğine inanan bir aptaldı. Neyse ki kaynak kendisi değil mi, o aşk, o sevgi kadından fışkırmıyor mu; kendine döndürüyor akışı, içinden kendi içine akıyor, gülleri açıyor. Kendi kendine yetiyor. Otonomaşık ve otonomaşuk, aynı anda, tek beden, tek ruh, tek insan.
Başka birini elbette sevecekti ama şu an başkasını kendi iyileşmesi için kullanması söz konusu olamazdı. "Erkek aşık olmadığı kadına dokunmadığında adam; dişi ise iyileşmek için erkeği kullanmadığında kadın olacaktı." Bir yerde böyle okudum. Sanırım kadın oldum.
Melek Yargıcı gibi sarhoş olup "Ben Tekim" diye bağırmak istiyorum. :) Şaka bir yana, ne rahatlatıcı olur!
Aşk, Özgürlük, Tek Başınalık'ta (Osho) vardığı son nokta şimdilik burası.
"JE SUIS BIEN DANS MA PEAU."
Ben böyle iyiyim.
8 Ocak 2019 Salı
2 Ocak 2019 Çarşamba
İçli Hindi
Aslında hiç de karmaşık değil
Kendini tanımak bilmek öyle zor değil
Bazen imkansız o kadar
Ama bazen!
Sonuçta her şeyin sebebi var.
Sevdiklerim, sevmediklerim tarif edebilir bir nebze
Meraklarım, ilgilerim
Uzak durduklarım ve eğildiklerim resmedebilir
İşim, çocukluk hayallerim, erişkin düşlerim
Arkadaşlarım ki "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!"
İkramlarım, sakındıklarım bir şeyler söyler hakkımda
Tutkularım, başarısızlıklarım, düşmelerim kalkmalarım
Kazandıklarım, kaybettiklerim, isteklerim, zirvelerim
Mücadelem, tercihlerim, kucaklamalarım
Kabullendiklerim, karşı çıktıklarım, köküm, kabuğum, havam
Huyum suyum, demim, yoğunluğum, imkanlarım
Esnekliğim, çizgilerim, renklerim, hamurum
Sustuklarım, görmezden geldiklerim, göze soktuklarım, avaz avaz bağırdıklarım
Haklarım, hukuklarım, sorduklarım, yanıtlarım
Güldüklerim, ağladıklarım ki "Gözyaşlarımızın tadı aynı!"
Sineye çektiklerim, tekrar ettiklerim ki "Aynı nehirde iki kez yıkanmaz."
Yediklerim ki "Ne yersen o olursun"
Hatalarım, günahlarım, sevaplarım, yıldızım, ayım
Coşkularım, aşklarım, heyecanlarım, bulutlarda gördüklerim
Bildiklerim, bildiğimi sandıklarım, öğretilerim, dilim, memleketim,
Yürüyüşüm, danslarım, dinlediğim şarkılar, izlediğim filmler
Kokum, dokum, nefesim, bakışım, yaklaşışım, uzaklaşışım, ayrılışım
Sesim, sessizliğim, gelgitlerim, söz verişim, öz verişim
Olgunluğum, hamlığım, yaşlığım, deliliğim, aklı selimliğim
Diriliğim, seni gidiliğim, yokluğum, donukluğum
Yazdıklarım, okuduklarım, birleştiklerim, kesiştiklerim
Yerim, zamanım, içim, dışım, yeteneklerim, beceriksizliklerim
Belki bütün bu uydular beni tanımlamaya yardımcı olur.
Olabilir de, bazen olmayabilir de.
Yine de sebep iyi hissettiklerimde
Acıyı da sevişimde
Kıpkırmızı acı biber reçeli
Yakar burnunu damağını dilini
Ama tatlı da bir yandan ki "I have a sweet tooth."
O zaman ben bana olanları aslında bilerek yahut bilmeyerek
Acele ederek ya da düşünerek seçiyorum
Sonuç aleyhime ise de lehime ise de kucaklamayı öğrenmem yetiyor.
Ben de değişiyorum, zaman bükülüyor, ben evriliyorum.
Yahut belki savruluyorum.
Sonuçta kimse yüzde yüz mükemmel bir hayat yaşamıyor, değil mi?
Ve kimse yüzde yüz mükemmel de değil.
Olduğu gibi mükemmel.
Bu yüzden tüm rüzgarları, tufanları, boranları kabul ediyorum.
Kendimi, var oluşumu, gelişimimi, değişimimi, seçimlerimi ve sonuçları kabul ediyorum.
Hakkımsa arıyorum, yorgunsam dinleniyor, yeniden ayağa kalkıyorum
Sevdiklerime de omuz veriyorum, el uzatıyorum, gerekirse gidiyorum
Beraber yükselelim diye, yahut sadece onlar yükselsin diye
Artarken bir yandan eksilebildiğim gibi, eksilirken de bir diğer yandan mutlaka çoğalıyorum
Kendimi kabul ediyorum.
Ben de herkes gibiyim.
Bir tane.
Kendini tanımak bilmek öyle zor değil
Bazen imkansız o kadar
Ama bazen!
Sonuçta her şeyin sebebi var.
Sevdiklerim, sevmediklerim tarif edebilir bir nebze
Meraklarım, ilgilerim
Uzak durduklarım ve eğildiklerim resmedebilir
İşim, çocukluk hayallerim, erişkin düşlerim
Arkadaşlarım ki "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!"
İkramlarım, sakındıklarım bir şeyler söyler hakkımda
Tutkularım, başarısızlıklarım, düşmelerim kalkmalarım
Kazandıklarım, kaybettiklerim, isteklerim, zirvelerim
Mücadelem, tercihlerim, kucaklamalarım
Kabullendiklerim, karşı çıktıklarım, köküm, kabuğum, havam
Huyum suyum, demim, yoğunluğum, imkanlarım
Esnekliğim, çizgilerim, renklerim, hamurum
Sustuklarım, görmezden geldiklerim, göze soktuklarım, avaz avaz bağırdıklarım
Haklarım, hukuklarım, sorduklarım, yanıtlarım
Güldüklerim, ağladıklarım ki "Gözyaşlarımızın tadı aynı!"
Sineye çektiklerim, tekrar ettiklerim ki "Aynı nehirde iki kez yıkanmaz."
Yediklerim ki "Ne yersen o olursun"
Hatalarım, günahlarım, sevaplarım, yıldızım, ayım
Coşkularım, aşklarım, heyecanlarım, bulutlarda gördüklerim
Bildiklerim, bildiğimi sandıklarım, öğretilerim, dilim, memleketim,
Yürüyüşüm, danslarım, dinlediğim şarkılar, izlediğim filmler
Kokum, dokum, nefesim, bakışım, yaklaşışım, uzaklaşışım, ayrılışım
Sesim, sessizliğim, gelgitlerim, söz verişim, öz verişim
Olgunluğum, hamlığım, yaşlığım, deliliğim, aklı selimliğim
Diriliğim, seni gidiliğim, yokluğum, donukluğum
Yazdıklarım, okuduklarım, birleştiklerim, kesiştiklerim
Yerim, zamanım, içim, dışım, yeteneklerim, beceriksizliklerim
Belki bütün bu uydular beni tanımlamaya yardımcı olur.
Olabilir de, bazen olmayabilir de.
Yine de sebep iyi hissettiklerimde
Acıyı da sevişimde
Kıpkırmızı acı biber reçeli
Yakar burnunu damağını dilini
Ama tatlı da bir yandan ki "I have a sweet tooth."
O zaman ben bana olanları aslında bilerek yahut bilmeyerek
Acele ederek ya da düşünerek seçiyorum
Sonuç aleyhime ise de lehime ise de kucaklamayı öğrenmem yetiyor.
Ben de değişiyorum, zaman bükülüyor, ben evriliyorum.
Yahut belki savruluyorum.
Sonuçta kimse yüzde yüz mükemmel bir hayat yaşamıyor, değil mi?
Ve kimse yüzde yüz mükemmel de değil.
Olduğu gibi mükemmel.
Bu yüzden tüm rüzgarları, tufanları, boranları kabul ediyorum.
Kendimi, var oluşumu, gelişimimi, değişimimi, seçimlerimi ve sonuçları kabul ediyorum.
Hakkımsa arıyorum, yorgunsam dinleniyor, yeniden ayağa kalkıyorum
Sevdiklerime de omuz veriyorum, el uzatıyorum, gerekirse gidiyorum
Beraber yükselelim diye, yahut sadece onlar yükselsin diye
Artarken bir yandan eksilebildiğim gibi, eksilirken de bir diğer yandan mutlaka çoğalıyorum
Kendimi kabul ediyorum.
Ben de herkes gibiyim.
Bir tane.
1 Ocak 2019 Salı
Armut Tatlısı
Ben hatırlamıyorum biliyor musunuz?
Bir beş yıl öncesini mesela...
Ben birçok şeyi unutuyorum.
Hayatımda hep aşırı duygusal ve reaktif olduğum için sanırım
belleğim aşırı aşk, aşırı hüzün ve aşırı iç huzurunu bir arada taşıdığı için
anılarımı yakıp yenilerine yer açmayı ya da o klasörleri özelleştirip derinlere yollamayı seçti.
Keşke bir ara biraz hatırlayabilsem...
7 yıl öncesini mesela!
2013 yılbaşı gecesini mesela...
2011 doğum günümü mesela...
ki karanlık kırmızı, tutkulu hastalıklı, yoğun ve ağdalı zamanlar...
Daha hafifim şimdi.
Göz kapayıp açıncaya kadarki süre işte şu an bizim için.
Oysa neler sığdı içine!
Valiz ve bulaşık makinesi yerleştirmekteki ustalığımı
yıllarım için tam anlamıyla söyleyemesem de anlarım için söyleyebilirim.
Derli toplu rutinleri olmayan biri olabilirim
ama rengarenk simlerle dolu bir kavanoz gibiyim.
Karışık ama coşkulu.
Aslında bir adım geriden bakınca sade ve dingin.
2019’da saydam sulara dalacağım,
Falez kayalarında sirenlerle şarkılar söyleyeceğim,
akvaryum koylarındaki hasır şemsiyeler altında yazacağım,
açık mavi göğünden paraşütle atlayıp
balık ağı hamaklarında sallanacağım.
Hayali bile titretiyor.
Bunca distopik medya ürününün yarattığı zihin kirliliği içinde bir mum yakan
Hem ışıldayan, ışıldatan, hem de ısıtanlarla olacağım.
Bizim mumlarımız dibine de ışık verir.
Bir beş yıl öncesini mesela...
Ben birçok şeyi unutuyorum.
Hayatımda hep aşırı duygusal ve reaktif olduğum için sanırım
belleğim aşırı aşk, aşırı hüzün ve aşırı iç huzurunu bir arada taşıdığı için
anılarımı yakıp yenilerine yer açmayı ya da o klasörleri özelleştirip derinlere yollamayı seçti.
Keşke bir ara biraz hatırlayabilsem...
7 yıl öncesini mesela!
2013 yılbaşı gecesini mesela...
2011 doğum günümü mesela...
ki karanlık kırmızı, tutkulu hastalıklı, yoğun ve ağdalı zamanlar...
Daha hafifim şimdi.
Göz kapayıp açıncaya kadarki süre işte şu an bizim için.
Oysa neler sığdı içine!
Valiz ve bulaşık makinesi yerleştirmekteki ustalığımı
yıllarım için tam anlamıyla söyleyemesem de anlarım için söyleyebilirim.
Derli toplu rutinleri olmayan biri olabilirim
ama rengarenk simlerle dolu bir kavanoz gibiyim.
Karışık ama coşkulu.
Aslında bir adım geriden bakınca sade ve dingin.
2019’da saydam sulara dalacağım,
Falez kayalarında sirenlerle şarkılar söyleyeceğim,
akvaryum koylarındaki hasır şemsiyeler altında yazacağım,
açık mavi göğünden paraşütle atlayıp
balık ağı hamaklarında sallanacağım.
Hayali bile titretiyor.
Bunca distopik medya ürününün yarattığı zihin kirliliği içinde bir mum yakan
Hem ışıldayan, ışıldatan, hem de ısıtanlarla olacağım.
Bizim mumlarımız dibine de ışık verir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Tuza banıldığı sanılmış ekmek
Adil dövüşmeyenle savaşmak Ona beyaz bayrak sallamak Teslim olmak mı? Yapamam. Kılıcımı daha sağlam tutmak için Bir göğsümü feda etmem gerek...
-
Ben gidince Antalya ağlar Otuzum bu gece Öyle yağmur yağıyor ki Şakır şakır! Anamın karnından gitmişim Göbek bağımı kesmişim Bağlanır...
-
Babamın Kavacık'tan aldığı ev yapımı, mükemmel, ağzımı tatlandıran, bağrımı yakıp geçen şarap ve Lina'nın Sicilya'dan getirdiği ...