Benlerini bile ezberlemeye çalışmıştım ve aklımdan çıkmamasını istemiştim ki uzaktayken telefonda neresinden öptüğümü söylemek üzere konum bildirebileyim teninde.
Bir insanın bedenini kendi bedenin gibi bilmek, görmek, gözlerinin arkasından bakan 4-5 yaşındaki çocuğu tanımak, gülüşüne de gözyaşına da bağır açmak, kendi olabilmesi için alan tanımak hiç kolay değil, nadir ve çok mutluluk vericiydi. Güzeldi. Bu sona rağmen güzeldi.
Etimden et koparır gibi kalbimden ve ruhuma işlemiş yerlerimden onu kopartmak artık yapacağım.
Onunla kurduğum hayaller bilmem kaç on kere suya düştü ve bu son gözümden düşüşüydü.
Frida’nın Diego’dan vazgeçtiği gibi vazgeçtim.
Dönüp bakınca Diego kimdi ki? Frida’yla var olmuştu.
Bir bardak ve bir sürahi aynı miktarda su alamazdı ve veremezdi ki. Bardağın potansiyeline aşık olmuş sürahi, bardağa kızamazdı da. Yapası olsa yapardı, gelesi olsa gelirdi diyemezdi. Çünkü o yapamazdı, gelemezdi. Kabiliyeti ve sevgisi, tembelliği ve egosuyla bastırılmıştı. Velhasıl o, o kadardı.
Hep şifalandırılan, iyileştirilen, kabul edilen, -e rağmen sevilen ve kucak açılan olmaya alışık şımarık doyumsuz bir çocuk, n’aparsan yap utandırırdı insan içinde ve insanı içinde.
Gösterdiğiyle, bu satırlara bile değer miydi tartışılır. Yine de kendimi kutlarım. İyi bir insan kaldığım için. Yine kendimi elimden tutup kaldırdığım için. Gösterdiğim yarayı bir de o acıttığı için suçlu sayılmazdı değil mi? Ama özrü de kabul olmazdı artık.
Aman benimki lafı güzaf.
Satır dolduruyorum işte.
Eşek hoş laftan n’anlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder