zamanın oyununa alıştım
gelen giden bir
ilk defa değil bir yetişkinin yüzünde çocukluğunu görüşüm
ama bir bebeğe bakmak
anne babayı görmek
bir aile bir yuva solumak
etkisi baki bir şimdi mi
zamanın oyunu mu yine
bu gelen de gider mi
noktaların arasında kaybolur mu tüy gibi hafif varlığım
unutulmaya müsait ve yine de anı capcanlı yaşayan oluşum
deniz mi havuz mu
süs mü sonsuz mu
pembe yanaklarında yetişkin bir oğlan çocuğunun
erkek olması kanat germesi ve yumuşacık bağlanması hayal mi
zihnimin inanmayı arzuladığı ve kendi kendine uydurduğunu sandığı bir gerçek mi
kara kedimin kehribar gözlerinin iç kapaklarını yumduğu sıcak bir kucak mı tutuşu
şeffaf mı
geçici mi
o mu o olmak mı arzu
aynı sıklıkta fırça dokunuşu
onu tutan nazik parmakların ucu
meşeyi mi küçük verdotyu mu
fransızcayı mı toprağı mı
uzun kirpikli kısık gözlerindeki yan bakışında arıyorum cevabı
ve neden sonra bırakıyorum aramayı, sormayı, ummayı, hayal kurmayı...
hakkım helaldir varsa, sordu diye diyorum
ruhum bir mubi loşluğunda akdeniz sarhoşluğunda tek başına
la boheme...